GÖKÇEDERE KÖYÜ

GÖKÇEDERE BAYBURT
Bayburt'un ve Türkiye'nin en büyük kasabası. Yerleşik nüfusu 6000, dış nüfusu 15.000 civarındadır. Tarihi bir bölge olan Gökçedere, 700 yıllık Külliye medresesine ev sahipliği yapar. 3 cami ve 2 okul da barındıran kasabanın eski adı Pulur'dur. Halk; tarım ve hayvancılıkla geçinir. Verimli topraklara sahip olan kasabanın, kendisine ait bir barajı bulunmaktadır. Organik tarıma elverişli nadir bölgelerden biri olan kasaba, baraj sayesinde tarımda büyük gelişmeler kaydetmiştir.
Pulur (Ferahşad Bey) Camii ve MedresesiGÖKÇEDERE MEDRESESİDemirözü ilçesi sınırları içinde yer alan Gökçedere beldesi merkezindedir. 16. yüzyılda inşa edilmiş Ferahşad Bey yapılar topluluğunun cami, medrese, han, hamam, imaret ve konuk evinden oluştuğu bilinmektedir. Bunlardan han, imaret ve konuk evinden hiçbir iz kalmamıştır.Medresede 18. yüzyıl sonlarında Akkoyunlu Süleyman Bey tarafından yenilenme çalışmalarının yaptırıldığı sanılmaktadır. “L” biçimindeki yapı, beş bölümlüdür. Tüm bölümlerin kapıları avluya açılmaktadır. Avluya açılan kapı ve pencere kemerleri Farsça yazılıdır. Odalarda nişlerle süslenmiş ocaklar ilginç bir görünüm sergilemektedir.

Bayrak İnmez Vatan Bölünmez

Bayrak İnmez Vatan Bölünmez

Bayburt'un Tarihçesi

Eski çağlarda halcilerin yaşadığı sahada yer alan Bayburt'un bir müddet Roma İmparatorluğu hakimiyetine girdiği ve bu imparatorluğun ikiye ayrılması üzerine Doğu Roma toprakları içinde kaldığı bilinmektedir. Bizans İmparatorluğu teşkilatına göre ülke, bugünkü eyaletlere benzer bir takım temalara ayrılmıştı. Bayburt Heldia temasına bağlıydı ve bu eyaleti meydana getiren yedi piskoposluğun dördüncüsünü meydana getiriyordu. İmparator Justinianus tarafından kalesinin tahkim ve tamir edildiği bilinen Bayburt, Arap fetihleri sırasında Bagrat sülalesinin hakimiyeti altında bulunmaktaydı.
Bayburt ve yöresi, Türklerini Anadolu'da ilk yerleştikleri bölgelerdendir. Tuğrul Bey'in Anadolu seferi (1054) sırasında Bayburt, Çoruh nehri ve Karadeniz dağlarına (Parhar) uzanan sahalara akınlarda bulunan Selçuklu kuvvetlerinin hücumlarına maruz kaldı ise de fethedilemedi. Kesin Türk hakimiyeti Malazgirt zaferinden sonra gerçekleşti. Şehir 1072'den 1202'ye kadar bazen Erzurum yöresinde hüküm süren Saltuklar'ın bazen de Danişmendiler'in hakimiyetinde kaldı. Bir ara Trabzon imparatoru I.Alexis Comnen'in kumandanı Theodore Gabras tarafından işgal edildiyse de, kısa süre sonra yeniden Danişmendli hakimiyetine girdi. (1098) Selçuklular 1202'de Saltuklu Devletine son verince Bayburt'u da ele geçirdiler.

Bayburt'un asıl gelişmesi, Süleyman Şah'ın kardeşi Erzurum Meliki Mugisuddin Tuğrul Şah ve oğlu Cihan Şah (1020-1230) döneminde oldu. Tuğrul Şah Bayburt kalesini yeniden inşa ve tahkim ettirdi. I:Alaeddin Keykubad tarafından Moğollara karşı sınırlar kuvvetlendirilirken Bayburt da Erzurum ile birlikte Konya'ya bağlandı. 1243 Kösedağ savaşının ardından Moğolların Anadolu'yu istilası esnasında yapılan anlaşma gereği Baybırt Selçukluların kontrolünde kaldı. Bu durum 1291'de burada Giyaseddin Mesud tarafından para bastırılmasından anlaşılmaktadır.
İlhanlılar devrinde Tebriz-Trabzon yolu üzerinde bulunması sebebiyle daha da gelişen Bayburt, Ceneviz ve Venedik kervanlarının konakladığı bir yerdi. Moğolistan'a giderken buraya uğrayan Marko Polo şehirde zengin Gümüş madenlerinin bulunduğunu belirtir. Hatta İlhanlılar buradan yüklü bir vergi geliri temin ediyorlardı. Bu dönemde Darül Celal adı ile anılan ve iktisadi bakımdan canlılık kazanan şehir aynı zamanda bir kültür merkezi durumundaydı. Burada Mahmudiye ve Yakutiye medreseleri kurulmuş, Mevlevilik gelişme göstermiş, ayrıca ahilik teşkilatı da yayılmıştı.

Son İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han'ın ölümünden sonra (1334) Bayburt, Eretnaoğulları'nın eline geçti. Zaman zaman Erzincan Beylerinin hücumlarına uğrayan şehir, bir ara Mutahharten'in idaresine girdi. Fakat çok geçmeden Kadı Burhaneddin zamanında Akkoyunlu beylerinden Kutlu Bey oğlu Ahmet Bey'in yardımı ile alındı ve Ahmet Bey'e ikta olarak verildi. Bir ara Karakoyunluların da eline geçen şehir sonra tekrar Akkoyunluların eline geçti ve uzun süre öyle kaldı.
Bayburt yöresi 1501'de bir ara Safeviler tarafından alındı. Bu dönemde Trabzon valisi olan Yavuz tarafından bun bölgeye akınlar yapıldı (1507). Yavuz tahta çıktıktan sonra da çıktığı İran seferinde bir kısım kuvvetlerini Bayburt üzerine gönderdi. Ekim 1514'te Bayburt Şah İsmail'in elinden alındı. Bundan sonra Bayburt Erzincan ile birlikte Trabzon Beyi Bıyıklı Mehmet Paşa'ya verildi ve Sancak merkezi ilan edildi.
Kanuni'nin İran seferi sırasında önemi daha da artan Bayburt kalesi 1541'de esaslı bir tamir gördü. 1553'te Şah Tahmasb'ın akınlarına şahit olunduysa da, bundan sonra XIX. Yüzyıla kadar önemli bir olay yaşanmadı. 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı esnasında Rus birliklerinin işgaline uğradı. 1878 ve 1916'da Ruslar tarafından yeniden işgal edilen Bayburt bu işgaller sırasında önemli oranda tahrip edildi.
1927'ye kadar Erzurum'a bağlı olan Bayburt bu tarihte Gümüşhane'ye bağlandı. 21.06.1989 tarihinde 3578 sayılı yasa ile il statüsüne kavuştu.

Bayburt´un Düşman İşgalinden Kurtuluşu

Birinci dünya savaşı sırasında Ruslar Kafkasya’yı aşıp Erzurum’u işgal ettiler. Etekleri transit yolu üzerinde bulunan Bayburt’u ele geçirmekti emeli. Bu nedenle Bayburt üstüne saldırdılar. Ancak, Bayburtlular ile birlikte bir avuç Türk askeri, düşmanı Kop Dağlarında çevirmişti. 6 ay gibi bir süre adım bile attırmayarak bu dağlara çivilemişti. Bu çarpışmalar sırasında Türk kuvvetleri 90.000 şehit vermiş, düşman ise 170.000 zayiat vermişti. Bu nedenledir ki Milli Kahraman Mareşal Fevzi Çakmak Kop Savunması için savaş anılarında İKİNCİ PLEVNE adını vererek tarihe mal etmiştir.Bayburt başkan başa bir tarih olmuş ve bu topraklar bir kutsiyet kazanmıştır. Her yörede toprağın özel bir kokusu vardır. Ancak, Bayburt’ta toprak bunun dışında barut kokar, şan ve şeref kokar. Asıl önemlisi bir vatan kokar.
Değerli okuyucularım. Kurtuluş Savaşı yıllarını yaşayan Dağıstanlı Abdullah Ustanın anılarını ilimizin kurtuluş gününde sizlerle paylaşmak istedim. Abdullah Usta Kurtuluş yıllarını bakın nasıl kaleme almış: “1916 yılı karakışında Erzurum Ruslar tarafından işgal edildi. Ben bu sırada Erzurum’un Kân köyünde askerdim. Ruslar bu hızla Bayburt’a yöneldiler. Ancak, Türk kuvvetleri Rus ordularını Kop Dağlarında tutmuş, Bayburt’a geçmelerine izin vermemişti. Halit Paşa komutasındaki kuvvetlerimiz bu dağlarda kahramanca çarpışarak çok üstün düşman askerlerini geri çekilmek zorunda bırakmışlardı. Düşman 16 Temmuz 1916 günü de Bayburt’a girdi.Bayburt halkının çoğu bu sırada batı kentlerine göçe başladılar. Tam bu sırada Rus Çarı nikola’ya karşı Rusya’da Bolçeviklik ihtilalı başlamıştı. Ruslar bölgeyi, kendilerine klavuzluk yapan Ermenilere bırakmışlardı. Asıl Bayburt işgali o zaman başladı. Ermeniler masum halka etmediklerini bırakmadılar. Ama Bayburt’lunun buna aldırdığı bile yoktu. Düşmanı nerede yakalarsa orada bastırıyordu. Ermeniler baktılar ki Bayburt ele avuca sığacak bir kent değil, başladılar akla hayale gelmeyen mezalim ve katliama. Türk ordusunun en yakın zamanda yeniden geleceğini bilen Ermeniler, yerli halkı ördürmek için planlar hazırlıyorlardı. Ermenilerin başında Bayburt’un Varzahan köyünden olup, vaktiyle Rusyaya gitmiş, onlara klavuzluk etmek için yeniden gelmiş Arşak Paşa isinde biri bulunuyordu. Arşak Paşa Bayburt’un mahalle ve köylerinde yaptırdığı duyuru ile un, şeker, konserve gibi çeşitli gıda maddeleri dağıtacağını birdirdi Her şeyden habersiz temiz kalpli Bayburt halkı bu çağrıya inanarak söylenilen yerde toplandılar. Daha önceden arka sokaklara yerleştirilmiş olan ermeni askerleri derhal yerlerinden çıkarak onları kuşattılar. Silahlı ermeni kuvvetleri bu masum halkı süngü zoruyla götürüp Sarı Hamdi’nin taş mağazalarına hapsettiler. Ayrıca daha önceden tespit ettikleri ve erkeklerini de hapsettikleri evlerle baskın yaparak at ve taşıt hayvanlarını alıp ev halkını da süngülemekten en ufak bir vicdan azabı duymadılar. Gelelim taş mağazalarda hapsedilen Müslüman kardeşlerimize; Ermeniler sıra ile bu mağazaların kapılarını açıp içindekileri yaylım ateşine tutmaya başladılar. Bunun ardından da mağazalara girip yaralıları süngüden geçirdiler. Daha sonra da üzerlerine gaz döküp yakmak vicdansızlığından geri kalmadılar. Sıra içlerinde Dağıstanlı Abdullah Ustanın da bulunduğu başka bir taş mağazaya gelmişti. İçeride ikiyüzün üstünde Müslüman Bayburt’lu halk vardı. Abdullah Usta, Ermeniler tarafından yaralanarak yakalanmıştı. Yaralı olduğu halede 22 yaşındaki bu Türk genci durumun kötülüğünü görünce elinle geçirdiği bir demir parçası ile mağazanın altındaki salt taşlarlı sökmeye başlıyorlar ve bunları kapının arkasına yerleştiriyor. Kapının açılmadığı gören Ermeniler başlıyor tehdit savurmaya. Bir yanda da kapının üzerinden yaylım ateşi açmaya. Bu sırada içerdekiler de ellerine geçirdikleri taşlarlı mağazanın pencerelerinden Ermenilere atmayla başlıyorlar. Bu taşlarla iki ermeniyi öldürürler. Bunun da kar etmediğini gören Ermeniler mağazanın damını delerek içeriye ateş ve bomba atıyorlar. Dağıstanlı Abdullah, kendine has bir çeviklikle onların attığı bu bombalarlı kapıp yeniden dışarıya fırlatıyor.Tam bu sırada diğer ermeni kuvvetleri de Bayburt’un Trabzon yolu üzerindeki Binbaşı Hanı adı verilen ve Ruslar tarafından daha önce mühimmat ambarı olarak kullanılan bir binayı Türk orduları gelerek ele geçirecekler diye Arşak Paşaya haber vermeden uçuruyorlar. Bu gürültüyü Türklerin gelişi sanan mağazaların önündeki Ermeniler paniğe uğrayarak yakıp yıktıkları Bayburt’u terk ettiler.”

Yayın yok.
Yayın yok.